
Pelin Erkan: Türlü İhtimallerin Arasında - Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri
Yönetmen Murat Fıratoğlu’nun Prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan çıkış filmi Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri yüzümüzde insanlığa dair bir gülümseme bırakıyor.
Film, Venedik Film Festivali’nin Orizzonti Bölümü’nden Jüri Özel Ödülü’yle dönmesinin ardından hem Adana hem de Ankara Film Festivali’nde En İyi Film Ödülünü de kazanıyor. Murat Fıratoğlu’nun aynı zamanda başrolde Eyüp karakterine hayat verdiği filmde birçok amatör oyuncu dikkatimizi çekiyor.
Siverek’in dar ara sokakları, rengarenk kapıları, yarım yamalak apartmanları, göz alabildiğine tarlalar bizi birdenbire sarmalıyor ve “kâh yakın kâh uzun plan” çekilmiş çevre görüntüleri film boyunca peşimizi bırakmayan bir karakter olarak yerini alıyor. Yönetmenin bir söyleşisinde, “Laleli’den Dünya’ya doğru giden bir tramvaydayız,” sözü ile içime bir sıcaklık yayılıyor. Hepimiz sıradan bir gün içinde kaç ihtimalin kıyısından dönmüşüzdür diye düşünüyorum, Karaköy’e gideyim derken kendini Kadıköy’de bulmuş kaç kişi vardır ve belki de rüzgârda oradan oraya savrulan poşetler gibidir hayat diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Film, yüksek sesli Kürt müziği eşliğinde yakın çekim bir halay sahnesi ile açılıyor. Halaydakilerin tümünü değil sadece bir kısmını görmemiz yönetmenin her kadraja göstereceği özene dair ipucu veriyor. Daha sonra kamera Şanlıurfa’da çok sıcak bir günde, sandıkları kamyonetlerden indiren, domateslere tuz atan, alnından ter damlayan mevsimlik işçilere çevriliyor. Domates kurutma işlemini uzun uzun izliyoruz. Eyüp on beş gündür yevmiyesini alamadığı için üstü olan Hemme’den ısrarla parasını istiyor, borçları olduğu için zor durumda olduğunu anlatmaya çalışıyor, Hemme onu dinlemiyor ve ağız dalaşı başlıyor. Ağız dalaşı fiziksel kavgaya dönüşüyor ve Eyüp evine gidip silahını alıp Hemme’yi vurmaya karar veriyor. Motosikletine atlıyor, bu yolculuk boyunca motosikletinin teklemelerini, yer yer onu itmesini, tamirciye girmesini, en sonunda bir ağaç dibinde bırakıp yürümeye karar vermesini yakinen takip ediyor, sanki onun arkasından sessizce yürüyoruz.
Eyüp’ü, Hemme’yi öldürme niyetiyle çıktığı yolda tanımaya başlıyoruz. Eyüp onu öldürmeyi kafasına koyuyor koymasına ama kasabaya gidip silahını alıp gelinceye kadar başına gelenlerle, yolda rastladığı kişiler ve olaylar ile amacına ulaşamıyor. Hiç tanımadığı yaşlı bir adama yardım ederek karpuzunu taşıyor ve onu evine kadar götürüyor. Karpuz omzunda, yaşlı adam ise kolunda, bu yolculuk sırasında Eyüp’ün içindeki şefkat duygusunu ve cinayet işleyemeyecek bir adam olduğunu fark ediyoruz. Bir kırtasiyede eski bir arkadaşına rastlayan Eyüp, aslında bu kişinin çocukluk aşkı olduğunu fark ediyor, aralarındaki sıradan diyalogda çocukluğunda neşeli, akıllı ve iyi resim çizen, maharetli biri olduğunu biraz da içimiz burkularak anlıyoruz. Film -tıpkı başladığı gibi- yüksek sesli bir Kürt düğün müziği ve halay ile-bitiyor ve bizler Eyüp ile Hemme’nin düğünde kol kola halay çekişini şaşkınlıkla izliyoruz.
Filmin en güçlü yanlarından biri gerçekçi olması ve gündelik yaşamın sıradan anlarını, hatta kimsenin dikkatini çekmeyecek rutinleri, seyirciyi hiç sıkmadan uzun uzun izletebilmesi. Filmin sonlarına doğru, yürümekten yorulan Eyüp’ün bir bankta oturup düşüncelere dalmasını, bir kola kutusunun rüzgârda savrulmasını, gelip geçenin kutuya bir tekme savurmasını yavaş yavaş içimize işleyerek izliyoruz. Bu küçük ama güçlü an, Eyüp’ün Hemme’yi öldüremeyeceğini anladığı filmdeki çarpıcı sinematografik anlatımlarından biri.
Filmin ilk bakışta fark edilmeyen derinlikleri, özellikle Eyüp'ün yüz ifadelerinde ve diğer karakterlere karşı sergilediği tutumda kendini gösteriyor. Başlangıçta cinayet işlemeyi amaçlayan Eyüp, etrafındaki insanlara karşı nahif bir yardımseverlik sergiliyor. Karşılaştığı kişiler, onun içinde bulunduğu zor durumu umursamadan, sadece kendi dertlerini anlatıp, kendi önceliklerini dayatırken, Eyüp sessizce onları dinliyor. Borçları ile ilgili tehditler savuran avukata öfkeleniyor, bir telefonla hırsı kabarırken, bir karşılaşma ile kalbi yumuşuyor. Kısa süreliğine yerine baktığı kırtasiyeye giren eski çocukluk aşkını görünce biraz utanıyor, arabasına ısrarla bindiği sonradan görme müteahhit akrabasının nasihatlerini dinlerken içindeki sıkışmışlık yüzüne yansıyor ve sessizliğe bürünüyor. Tıpkı gelip geçenlerin yönlendirdiği kola kutusu gibi, ya da rüzgârda savrulan poşetler gibi Eyüp de hayatın akışında savruluyor.
Film, bir yandan iş güvencesizliği, adaletsizlik, insanların bencilliği, fırsatçılığı ve günlük hayatın sıkıntıları gibi temaları güçlü imgeler ile sunarken, diğer yandan şefkat, iyilik ve sükûn gibi değerlere de zarif dokunuşlar yapıyor. Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri sessiz, basit ve yavaş duruşu ile günümüzün gürültülü ve hızlı akan dünyasına adeta meydan okuyor.