
Nazlı Ayça Özkarahan: Okuma Alışkanlıkları - Deniz Yüce Başarır
Okumak yazma eyleminin olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir parçası olmasına rağmen ne gariptir ki, bir yazarın nasıl yazdığı üzerine sayısız makale, söyleşi ve analiz bulunurken yazma eyleminin belki de en önemli yakıtı olan okuma alışkanlıkları çoğu zaman gölgede kalır. Yazarın hayata karşı duruşunu, düşünce yapısını, hayal gücünü biçimlendiren bu eyleme dair merakım dinledikçe, yazdıkça ve zamanla okuma eylemini daha planlı bir yapıya oturttukça artmaya başladı. Ortak beğeniler, kimi zaman tozlu raflarda unutulmuş ancak o kişi için son derece önemli olan metinler harika keşiflere zemin oluştururken bazen de okuma paniği dediğim ruh haline soktu. Ve hazır Gayet internet sitesinde böyle bir imkân varken bu yılı okuma alışkanlıklarına dair merak ettiklerimi sorarak geçirmeye karar verdim. Ve birbirinden değerli yazarların olduğu bir liste yaptım. 52 şahane isim! Her haftaya bir söyleşi diyerek yola çıktım. Bir yazarı anlamak için onun sadece yazdıklarına değil, okuduklarına da bakmamız gerektiğini hatırlamak için güzel bir vesile olduğunu düşünüyorum. Umarım siz de keyifle okursunuz.
Bu hafta konuğum, çok sevgili Deniz Yüce Başarır.
Hepimizin hayatına kimi zaman sesiyle, kimi zaman yayıncı kimliğiyle, kimi zaman da şahane programlarıyla dokunmuş rengarenk bir isim... Öncelikle kendisine, yoğun temposu içinde zaman ayırıp sorularımı yanıtladığı için teşekkür ediyorum.
Deniz Yüce Başarır'ın cevaplarını okurken fark ettim ki, bir kitabın sayfalarını aynı heyecanla çevirmek, aynı sahnelerde gözleri buğulanmak, insanı hiç fark etmeden birbirine yaklaştırıyor. Aynı kelimelerde duraklamış, aynı duyguların içinden geçmiş olmak, insanı tanımadığı biriyle bile tanıdık bir sıcaklıkta buluşturuyor. Bir kez daha edebiyatın birleştirici gücüne hayranlık duyarak, sizi Deniz Hanım ile baş başa bırakıyorum.
Okumayı sevmenize vesile olan ilk kitap veya yazar kimdi? Bu kitap ya da yazarın üzerinizde nasıl bir etkisi oldu?
Çok zor bir soru. Tarihte bayağı geriye gitmemiz gerek. Daha okuma yazma bilmezken, annemin bana okuduğu Fadiş adlı kitap sanırım. Ve tabii yazarı sevgili Gülten Dayıoğlu. Çünkü annemin akşam yatmadan önce okuduğu kitaplar arasında aklımda en çok o kalmış. Belki de ana kız iki gözü iki çeşme ağlamamızın da bunda payı vardır.
Günlük yaşamınızda okuma alışkanlıklarınız nasıl bir yer tutuyor? Kendinize has bir okuma rutininiz var mı?
Okumak benim hayatımın vazgeçilmezlerinden biri. Hem keyfim için hem de malum işim için hep okuyorum. Ama iş için okumak deyince, sıkıcı bir eylem olarak baktığım fikri çıkmasın aman. O da benim için büyük bir zevk. Yayıncılığı bıraktığımdan beri sevmediğim bir şey okumak için kendimi hiç zorlamam gerekmiyor. En büyük mutluluğum da bu.
Özel bir rutinim yok. Günün her saati, evin her yerinde okuyabilirim. Evden çıktığımda da yanımda muhakkak kitap taşırım. Ve şehrin her yerinde de okuyabilirim.
Bir kitabı seçerken sizi en çok etkileyen unsurlar neler? Kapak tasarımı, yazar, tür, yoksa tavsiyeler mi?
Öncelikle yazar. Tanıdığım, daha önce kitaplarını okuduğum bir yazarın yeni çıkan kitabını alırım kesinlikle. Tavsiye alabileceğimiz güvenilir bir kaynak kalmadı artık bence. Eskiden bazı gazetelerin kitap eklerini takip eder, yazılan her şeye inanmasam da bir fikir edinirdim. Ama artık o da yok. Bazı ekler hâlâ yayımlanıyor ama ben hiç inanmıyorum ve içeriklerini çok zayıf buluyorum. Yıllar içinde gelişen sezgilerime güveniyorum en çok. Bir de takip ettiğim, güvendiğim yayınevleri var. Yüzde yüz tutmasa da en azından belli bir oranda doğru seçim yapma şansımız oluyor. Okur ile yayınevi arasında da ortak bir dil oluşuyor zamanla. Bazı çevirmenlerin işlerini de takip ediyorum. Nerdeyse yazar kadar önemli bence.
Aynı kitabı birden fazla kez okuduğunuz olur mu? Evetse, sizi tekrar tekrar okumaya iten nedenler nelerdir?
Olmaz mı?! Hele ben okurum’a başladığımdan beri çok sık oluyor. Sevdiğim kitapları dostlarımla konuşma fikrinden yola çıktı podcast; beni etkileyen kitaplarla başladım programa. Öyle de devam ediyor. Bazen daha önceden okuduklarım, bazen yeni okuduklarım giriyor devreye. Kendim için okurken, çok geriye döndüğüm söylenemez. Sadece şiirlerde durum farklı. Onlar benim başucu kitaplarım, döner döner okurum.
Uzun süre etkisinden çıkamadığınız bir kitap var mı? Eğer varsa, bu kitabın sizi etkileyen kısmı neydi?
Her yerde her zaman söylüyorum, umarım çok sıkıcı olmuyorumdur. Benim gönlümde Hermann Hesse’nin Narziss ve Goldmund’unun yeri ayrıdır. Bambaşka iki kişiliğin dostluk hikayesi olduğu için beni çok etkilediğini düşünüyorum. Birbirimizden ne kadar farklı olursak olalım, bizi bir arada tutan o dostluk bağına dair bir roman olduğu için. Bir de büyüme hikâyelerini seviyorum galiba.
Son yıllarda okuduğum romanlar arasında da, Maggie O’Farrell’ın Hamnet adlı romanından çok etkilendim. Bir yas anlatısı oluşu kadar, yazarın bakış açısını da sevdim. Shakespeare’in oğlunun ölümüyle ilgili roman. Ama Shakespeare’in hiç adı geçmiyor. Odağa edebiyat tarihinin adını kolay kolay anmadığı karısını oturtmuş O’Farrell. Hem bu yanıyla hem de okuru içine alan akıcı üslubuyla beni derinden etkiledi. Storytel uygulaması için seslendirdim de. Yayınevini ve storytel’in Türkiye müdürü Berk İmamoğlu’nu biraz sıkıştırmış olabilirim roman uygulamada yer alsın diye.
Başucunuzda her zaman bulunmasını istediğiniz bir kitap var mı? Bu kitap hangisi?
Şiirler... Edip Cansever, Nâzım Hikmet, Birhan Keskin, Gülten Akın, Attila İlhan ve babam Kâmran Yüce’nin şiirleri... Daha da sayarım da...
Bir kitabı yarım bırakmak sizin için zor bir karar mı, yoksa kolayca yapabildiğiniz bir şey mi?
Zor karar. Kolay kolay yarım bırakamam. Ancak çok kötü bir çeviri ya da kötü bir anlatım olacak, çok kızacağım, aptal yerine konduğumu hissedeceğim, o zaman yarım bırakırım. Yoksa hep beklerim, bir an gelip de beni içine almasını, önyargılarımı dağıtmasını, ilk izlenimi yanlış çıkarmasını...
Okuduğunuz kitaplardan not alır mısınız? Bu notları daha sonra nasıl değerlendirirsiniz?
Aslında kendimi kaptırmayı tercih ediyorum. Araya not falan girsin istemiyorum. Ama podcast yapmaya başladığımdan beri işler değişti. Hem “ben okurum” hem “elim kalem de tutar kadeh de” için okurken telefonuma notlar alıyorum. Söyleşilerin izleğini de bu notlar belirliyor.
Unutamadığınız ya da bir dost gibi hayatınızda tuttuğunuz bir roman ya da öykü karakteri var mı? Varsa, bu karakterin hangi özellikleri sizi etkiledi ve neden bu kadar unutulmaz oldu?
Kumkurdu ya da Uzun Çoraplı Pippi desem, benimle ilgili ne düşünürsünüz acaba? Hayata daha hafif bakmam gerektiğini hatırlatıyor her ikisi de. Her şeyin eninde sonunda yoluna gireceğini… Güzelliklere odaklanmamı sağlıyor. Ve bu duygu da iyi geliyor.
Son olarak, okurlarımıza da ilham olması açısından, sizin "olmazsa olmaz" dediğiniz ilk üç kitabı bizimle paylaşır mısınız?
Ne açıdan olmazsa olmaz’ı kastediyorsunuz, çok emin olmamakla birlikte, iyi bir okurun Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü, Nâzım Hikmet’den Memleketimden İnsan Manzaraları’nı, Yaşar Kemal’den İnce Memed’i okumasını beklerim galiba. Bizim topraklarımızın hikayelerine kulak tıkamamak gerektiğini düşünüyorum. Geçenlerde Macar yazar Sandor Marai’nin hayatını okurken, sürgündeki yazarlarla ilgili söylediği cümleler çok hoşuma gitti. Şöyle diyor: “Her göçmen için, ana dilini kaybetmek pahasına yeni ülkenin dilini benimsemeye ne kadar hazır olduğu kadersel bir sorudur. Ama sürgündeki yazarlar için böyle bir seçenek olamaz, çünkü ana dillerinden koptuklarında kendilerini, varlık sebeplerini, yazarlık becerilerini besleyen göbek bağını da koparmış oluyorlar. İnsan rahatlıkla düşüncelerini başka bir dilde yazıya dökebilir ama yazmayı yani yaratmayı ancak ana dilinde başarabilir.” Ben de insanın ana dilinde üretilmiş kitaplarla başka türlü bir bağ kurduğuna inanıyorum. Ve kendi dilini ihmal etmenin de toplumsal açıdan büyük sorunlara yol açtığını düşünüyorum. Tabii bunun dünya edebiyatındaki o harika eserleri göz ardı etmek anlamına gelmediğini söylememe gerek yok herhalde...
Deniz Yüce Başarır Kimdir?
Deniz Yüce Başarır, sahnenin ve sözün büyüsünü çocukluğundan beri soluyan bir isim.
Kent Oyuncuları’nın kurucularından, usta tiyatro insanı Kâmran Yüce’nin kızı olarak 1966 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde okurken başladığı seslendirme sanatçılığı ve çevirmenlik mesleğini uzun yıllar sürdürdü.
Reklam ajanslarından belgesellere, televizyon programlarından yayıncılığa uzanan kariyerinde hep hikâyelerle iç içeydi. Yazdı, çevirdi, ses verdi, anlattı... Derken “Ben Okurum” ve “Elim Kalem de Tutar Kadeh de” podcastleriyle sesine ve kelimelerine bir kez daha hayran bıraktı. Seslendirdiği kitaplarla bizi kendine hayran bırakan bu özel isim, çok sevdiğimiz yazar Başar Başarır ile evli ve bir kız çocuğu annesi.