
Gizem Pınar Karaboğa: Rüzgârlı Köşe - Rüzgârlı Köşenin Bugün Tenteleri Uçtu
Nisan... Doğum ayım.
Bahar büsbütün arsızlaşır, insanın içine aşkı eker, taylar gibi sektirir, kokularıyla serseme çevirirdi. Rüzgârı bile cilveli; dokunmak, sıyırmak üzerineydi. Okuldan kaçıp Özgürlük Parkı’na mı gitmeli, inceden sızılı-ümitli bir film mi izlemeli, vapura binip şiirler mi söylemeliydi? Ne yapıp edip sınavları erteletmeli, yürüyelim arkadaşlardı!
Akşama biraz daha büyümüş olurdum ama yine Nisan! Gece Kadıköy’de dans ve birden beliren utangaçlığım... Sanırsın ki kısacık Şubat’ta doğmuşum. Yine kuytu bir köşe bulup tek başıma, yine kadehi bilmediğim bir aşkı ya da dostu anarak masaya vurup sek içiş... Ve hep defterim, kalemim...
Geceye doğru yaşım büyür ama genç kalırım. Yıldızlar göğün asansöründe sarhoş; bir iner bir tepeye çıkarlar, bodrum katta başıma konarlar. Nisan’dır, mümkündür. Nazım’dır, rıhtım, martı, Emrah Büfe, Yeliz’dir. İstanbul Devlet Konservatuarı önünde çiçekler satar. Birlikte sigaralarımızı ekeriz saksısı çaydan karton bardağa. O benim saçlarımı sever, ben onun çillerini.
Deniz kenarında yürümeye başlarım bir o yana bir bu yana kaybettiğim bir şeyi ararım. Yitirdiğimin ne olduğunu da bilmem. Acı dolar içim ama Nisan acısı: Arto’mun mundar ettiğim tütünleri ıslamak için viskiyle ve elma suyuyla ovduktan sonraki ilk içimi gibi. “Biraz tütürdüm ama!” demişti paketi uzatırken. Helali hoş olsun, Nisan olsun!
Babür’üm ise Nisan’da hala Paris’tedir. Defterime yazmıştı:
eşek, kral ve ben
yarın ölmüş olacağız
eşek açlıktan ölecek
kral can sıkıntısından
ben de aşkımdan öleceğim...
bir mayıs sabahında...
(Jacques Prevert)
Mayıs’ta gelecekti. Özlemek Nisan’dı ama tatlı bir özlem: Babür’ümle Maltepe’de Beş Çeşmeler’de menekşeli dondurmamızın tadında. Bana demişti ki, “Bir hayvana benzetmediğim insana güvenmem!” Hep sormak istedim beni bir hayvana benzetip benzetmediğini. Ama korktum. Benim antikalığım işte!
Eski püskü, kolu kanadı kırık eşyalar vardı eskicinin el arabasında. Nasıl tanış olduk da bir Nisan gecesi, turist aileye ederinden fazlaya sattım o tuzlukları! “Yarın da buradayım, hep buradayım,” demişti bana. “Eczane var ya, oradan kalkıyorum,” Eczane rıhtımından kalkan geminin kaptanıydı. Yarın, öbür gün hep sürecekti dünün yaralarını. Yarın için sözleştik, gitmedim. Arto’m vefat etti. Babür’üm de öyle; bir Mayıs sabahı değil, bir Ekim akşamı... Sevmem ekimi, sökümdür olsa olsa...
BÜYÜK NOT: Ayşe teyzem (Ayşe Nur Zarakolu) ve Oğuz hocam (Oğuz Önderer) için bir başka yazı gelecek...
Mart’tan sonra da Mayıs gelir oldu benim için. Dondurucu Mart’tan sonra yapış yapış, yalaka bir Mayıs. Bari bu sefer, bırakılsın günahsız çocuklar hapishanelerden, Nisan buruk da olsa “iyi ki doğdun” desin bana.