Fuat Sevimay: Demokratik Hacı Dayı VIII

HACI DAYI

Ertesi sabah soluğu Sayın Başkan’ın makamında alan Müşavir, adet edindiği üzere önce topuk selamını verdi.

Kafası hem işlerden hem homurtulardan ötürü ambale olmuş Sayın Başkan dalgın vaziyet, gel Müşavir gel, ne yaptın, sorup soruşturdun mu? Halkımızın taleplerini, şikayetlerini dinledin mi, dedi.

Gecekondu mahallesinde tek tek kapıları çalarak halkımızın nabzını tuttum Sayın Başkan’ım. Hatta sofralarına oturup ilçenin sosyokültürel ve demografik yapısına, bizim göremediğimiz birtakım gelişmelerine dair de hayli bilgi edindim. Çok ihmal etmişiz onları.

Sayın Başkan’ın ilgisi kabardı. Sosyokültürel mi dedi Müşavir? Gelişme mi dedi? Haklısın, dedi, yol mu yapalım, su mu götürelim, boru mu döşeyelim, nedir? Sonra, eee, dercesine gözlerini dikti.

Eee’si şu Sayın Başkan’ım… Müşavir az duraladı ki Sayın Başkan’ın merakı iyice kabarsın, tavını bulsun. Diyeceğim o ki sevgili halkımızın dini yönelimlerini ihmal etmişiz. Anca boru döşemeye, asfalt dökmeye kafa yorduk. Oysa maneviyatı boşlayınca ne olur?

Ne olur?

Halk homurdanmaya başlar. Aç kalan midenin guruldaması gibi, halkımızın maneviyatının da beslenmesi gerek Sayın Başkan’ım.

Yahu, dedi Sayın Başkan, camiye yerden ısıtma yaptık ya. Sonra isteyen namazını kılsın, istemeyen kılmasın, daha ne yapacaktık anlamadım ki?

Şimdi namazdı, oruçtu, kelime-i şahadetti, bunları halkımız kendi başına zaten yapabiliyor. Peki, bir miktar maddiyat da gerektiren hac?

Hac ne alaka ya! Sayın Başkan bir halt anlamadı.

Sayın Başkan’ım, hac farizasını yerine getiremeyen halkımız hayli huzursuz. Aralarından her sene bir kişiyi, elbette eşiyle birlikte ki bu da iki kişi ediyor, belediyemiz imkanlarıyla hacca göndersek, zannımca maneviyat eksikliğinden kaynaklı tüm bu homurtuların önü kesilir. Öyle değil mi?

Ne alaka ya? Belediyeyiz biz. Hem de laik demokratik bir cumhuriyetiz.

Müşavir son kozunu öne sürdü. Sayın Başkan’ım, siz benden iyi bilirsiniz, gecekondu oy deposudur ve bu bölgemizde, her ne kadar geçmişinde rakı şarap ve sair olsa da bugünlerde muhafazakâr eğilimler çok güçlü. Ayrıca birtakım örgütlenmeleri de var ki o cenahla da temas kurmanızda fayda var.

Sayın Başkan kafasını kaşıdı. Şimdi, Müşavir’in dediği bir yandan içine sinmiyor, saçma geliyor ama bir yandan da doğruya doğru, haklı, muhafazakâr seçmenin oyunu almak gerek. İlçe nüfusunun nereden baksan yarısı onlardan. Müşavir’in örgüt dediği ne ki? Sendika gibisine mi, sivil toplum örgütü mü acaba? Allah Allah, karışık işler.

Müşavir, Sayın Başkan’ın bakışlarını süzüyor. Kafası karıştı, buradan yürüsün. Bir karı kocayı hacca gönderip, onlara özenerek, acaba seneye biz de mübarek toprakları görür müyüz diye düşünecek o mahallenin oyunu cebe koydunuz mu gelsin oylar. Ben size diyeyim, böyle bir hamleyle bir dahaki dönemi cepte bilin.

Öyle mi diyorsun?

Müşavir sözle cevap vermek yerine, yüzüne, ben bu işlerin kompetanıyım, elbette biliyorum diyen bir gülüş konduruyor.

İyi madem. Maneviyat önemli tabii. Sen uygun bir çift bak bakalım.

Çiftimizi çoktan tespit ettim Sayın Başkan’ım. Müsaadeniz olursa bir an önce bütçe, yazışma, pasaport ve sair işlere başlayalım. Malum, vakit kaybetmemek gerek. Seçimlere iki yıldan az kaldı.

Sayın Başkan’ın kafası allak bullak. Ağzını açmaksızın, eliyle, ne gerekirse yap diyen bir mimik sergiledikten sonra geçip yorgun argın makam koltuğuna oturuyor.

Müşavir, hac kurasıydı, pasaporttu, bütçeydi, türlü çeşit işlemi, Halkla İlişki Torun’un da üstün gayreti ve yardımıyla, hızlıca hallediyor ve iki ay sonra Dayı ile Hanımı’nı hacca uğurlamak üzere belediye önünde dualı yemekli bir tören düzenleniyor.

Sayın Başkan davullu zurnalı törenleri daha çok seviyordu ama ne yapsın, madem halkımızın eğilimi artık bu yönde, mademki seçimler yaklaşıyor, yapacak bir şey yok. Dahası, halk ne ara neden böyle eğilimler edindi diye sorgulayacak hali de yok.

Öte yanda Dayı’nın yüzünde gülücükler açıyor. Ah yüce Rabb’im, ölmeden şunu da nasip ettin ya, çok şükür bin şükür. Gidip şu hayırlı yolculuğa vesile olanlara bir teşekkür etsin. Masadan kalkıp, önce Sayın Başkan’a sarılmak yerine gidip Hoca Efendi’nin elini öpüyor.

Sayın Başkan, Müşavir’e sokuluyor. Bu kim?

Müşavir, Sayın Başkan’ın kulağına eğilip fısıltıyla, Hoca Efendi’dir, Sayın Başkan’ım, diyor. Size gecekondu mahallesindeki örgütlenmeden bahsetmiştim ya. Ben de zatı muhteremin birkaç sohbetine katıldım, pek mübarek, pek derin bir büyüğümüz. İyi geçinmeniz gerek, bence siz de gidip elini öpün.

Öyle mi diyorsun?

Sayın Başkan’da artık şiraze falan kalmadı. Ne dense yapacak. Öylece kalkıp gidip o da Hoca Efendi’nin elini öpüyor, hayır duasını alıyor.

Velhasıl, törenle hacca uğurlanan Dayı ve Hanım’ı, Safa’dır Merve’dir, Arafat’tır Müzdelefe’dir diyerek hac farizasını yerine getirip yaklaşık bir ay sonra memlekete dönüyor. Dayıyla Hanımını havaalanında, Halkla İlişki Torun’un ayarladığı araçla Müşavir karşılıyor.

Müşavir koşup Dayının eline sarılarak, Dayı’m hoşgeldin, Allah kabul etsin, diyor.

Es selamın aleyküm ve berekatühü vesselam Dıbık Mıstağa’nın oğlu. Bundan kelli Hacı Dayı desen daha hayırlıdır. Münasibi böyle. Estauzubillah.

Hacı Dayı’ma bak sen. Neydi ne oldu.

16/03/2025
55