Fuat Sevimay: Demokratik Hacı Dayı IX

HALK

Müşavir, Hacı Dayı’yı havalimanında karşılayadursun, bu arada Sayın Başkan, o arada da asla dinmek binmeyen homurtular arasında, halkla doğrudan temas kurmak için meydana inmişti. Sahi ya bir de halk vardı değil mi!

Gerçi Sayın Başkan seçildiği ilk günden itibaren halka kulak vermek istemişti ama araya aracı koyup şu sümsük Müşavir üzerinden bilgi edinmek yerine sevgili halkın böyle bizzat ayağına gitmek çok daha doğru olacaktı.

Sayın Başkan öylece, bu homurtu meselesini bizzat ve kökten çözecek olmanın heves ve umuduyla belediye binasından çıkar çıkmaz halkla burun buruna geldi. Anam anam. Bunlar burunlarından soluyor ya la. Gözleri alev alev, ağızları homur homur. Sayın Başkan’ın gözü korktu ama dur bakalım. Kuyruğu dik tutsun. Güler yüzle yaklaşsın.

Merhaba Kaydırı Kuppak halkı, hayırdır siz böyle homur homur, demesiyle…

İlk önce üç delikanlı Sayın Başkan’ın üstüne üstüne yürüyüp, ne top oynayacak saha var, ne müzik dinleyecek salon var, diye diklendi. El alemin gençleri gençliğinin tadını çıkarıyor, biz o sınav bu sınav diye dirsek çürütüyoruz. Buramıza geldi.

Sayın Başkan’ın gözleri faltaşı. Şöyle delikanlıların boğazlarına dayadığı ellerine baktı da hakikaten buralarına gelmiş. Derken üç genç kızımız yanaştı. Onların kızgınlığının da delikanlılardan aşağı kalır tarafı yok. Hatta fazlası...

Gün indi mi, dedi kızlardan biri, sokaklardan geçmeye korkuyoruz. Lambalar patlak, hırlısı hırsızı sokakta, ödümüz patlıyor. Daha kötüsü, dedi bir diğeri, başımıza bir şey gelse yine suçlu biz oluruz. İnsan doğup büyüdüğü yerde özgürce dolaşamayacaksa, biz ne anladık o belediyeden, o devletten?

Sayın Başkan’ın, kızım, evladım, diye ağzını açıp iki laf edesi, evinizde oturun, ananıza yardım edin diye aşağıdan yukarıdan öğütler veresi var ama sazı şimdi de belediye binasının önünde toplaşan kalabalığı görüp gelen eczacı ile manav ellerine alıyor. Üç ay oldu, halkla ilişkiler birimine kaç kez yazdım, dükkânın önündeki kaldırım delik deşik ne gelen var ne giden ne de bir cevap. Haklısın kardeşim, diyor eczacı, ben de kaç kez aradım o birimi, karşımdaki ses her seferinde, şimdi namaz saati sonra arayın deyip suratıma kapattı.

Yahu diyor, Sayın Başkan, bu Halkla İlişki Kızı’nın halt etmesi ama…

Derken sözü havada kalıyor. İlçenin batısından doğusundan güneyinden kopup gelen halk, şimdi Sayın Başkan’ın etrafında halka halka toplanmış halde.

Bu böyle olmaz dostlar, diyor işçilerden biri. Bizim oralara, derdiniz tasanız var mı diye belediyeden aylardır yıllardır uğrayan olmadı. Kendi aramızda örgütlenmemiz gerek. Bu işleri ancak böyle çözeriz. Haklısın abim, diyor bir Öğrenci. Biz bir olmazsak Kaydırı Kuppak böyle gelmiş böyle gider. Ben de böyle düşünüyorum, diyor Manav. Ben esnafın tüccarın başını çekerim. Yeter artık. Kadınları da unutmayın, diyor Ham’fendi. Evlere tıktılar bizi ne sözümüz belli ne isteğimiz. Ben de kadınların sözcüsü olurum isterseniz.

Meydanda bir alkış kıyamet kopuyor. Halk kenetlendikçe, Sayın Başkan olduğu yerde büzüşüyor. Ama dur yahu, büzüşmenin, sinmenin sırası değil. Sayın Başkan da gerekirse sevgili halk gibi düşünür. Ne olacak. Kaç zamandır halka kulak verme gayretini bir bilsinler. Sesini bir toparlıyor, omzunu dikleştiriyor. İki elini havaya kaldırıp, bir dakika, bir dakika, diyor.

Delikanlılar ve genç kızlar da ellerini meydandaki kalabalığa doğru kaldırıp, bir dakika bir dakika susun, Başkan da konuşsun bakalım, diyorlar.

Başkan, boğazını temizleyip gür sesini arıyor. Sonra, sevgili Kaydırı Kuppaklılar, diye sesleniyor. Bekliyor ki seçimlerde olduğu gibi güçlü etkili bir alkış kopsun ama yok. Yemezler! Halk gerçek bir şeyler duymak istiyor. Peki, madem öyle; Yahu, diyor, sizin şu birlikteliğinizi, örgütlenmenizi sonuna kadar destekliyorum. Halkın yönetime katılmadığı demokrasiden ben ne anladım.

Meydanda kafalar sallanıyor. Henüz tam bir uzlaşı değil ama en azından niyetler aynı yönde. Eh, bu da bir şeydir. Dur bakalım, Sayın Başkan birkaç şey daha diyecek gibi.

Demokrasi, diyor Başkan, sırf oy vermek, sonra da kahvede onu bunu çekiştirmek değil ki. Demokrasi bize hayatın her safhasında, fabrikalarda, fakültede, sokaklarda, evlerde, meydanlarda, parklarda lazım.

Bu kez meydandan cılız birkaç alkış yükseliyor. Tamamdır, Sayın Başkan doğru yolda.

Ama şunu anlamıyorum. Ben sizin ayağınıza, taleplerinizi dinlesin, şu homurtu kesilsin diye defalarca elemanımı gönderdim. Sizlere sormuş, pek bir şey söylememişsiniz. Sizlerden bana pek elle tutulur bir bilgi gelmedi. Ben de gelen üç beş talep neyse, onları layığıyla yerine getirdim sevgili halkım.

Meydanda kafalar birbirine döndü. Herkes, sana bir şey soruldu mu, bana soran olmadı, kim sormuş, kime sorulmuş diye yeniden homurdanmaya başladı.

Aman fena. Şu homurtunun önü kesilsin. Sayın Başkan, parktan, işe alıma, cami ısıtmasından, hac bütçesine yapılanları bir bir anlatsın da sevgili halk da tüm bunları ilk ağızdan duysun, bilsin. Pankartlar, reklamlar, gazete haberleri yeterli olmadıysa demek.

Ama Sayın Başkan tam, sevgili halkım, şunları şunları istediniz de bunları bunları yapmadık mı diye söz girecekken, meydana doğru da-di-li da-di-li diye kornalar çalan üç araba yaklaşıyor. Gelip gelip meydandaki kalabalığın yanında duruyorlar.

Kapılar açılıyor, en öndeki arabadan Halkla İlişki kızımız ile onun gibi sıkma baş üç kız daha iniyor. Ortadaki arabadan Müşavir, Hacı Dayı ve Hanım’ı, en arkadakinden de Hoca Efendi ile sarıklı üç kişi iniyor.

Hacı Dayı bir yandan, bu ne şan şeref yahu, haccınız mübarek olsun demeye bütün Kaydırı Kuppak meydana toplanmış, maşallah maşallah diye düşünüyor, bir yandan da yengeç adımlarla Sayın Başkan’a doğru yaklaşıyor.

Ooo, hoşgeldin Dayı, diyor Sayın Başkan.

Es selamın aleyküm ve berekatühü vesselam Sayın Başkan. Bundan kelli Hacı Dayı desen daha hayırlıdır. Münasibi böyle. Estauzubillah.

Ne dedi Hacı Dayı, anlamadı ki Sayın Başkan. Bunun dili niye değişmiş ki böyle? Allah Allah. Aman neyse şimdi boş ver Hacı Dayı’yı. Sayın Başkan’ın gözü Müşavir’i aranıyor. Gelsin de Sayın Başkan’ın kaç zamandır, yemeden içmeden halkın derdiyle dertlendiğini, git halkımın talebini dinle gel diye talimat verdiğini, şu homurtu dinmeden gözüne uyku girmediğini sevgili halka bir bir anlatsın. Nerede lan bu sümsük Müşavir? Ahanda şurada, şu sarıklıların arasında ama ne işi var onun orada ya? Fısır fısır ne konuşuyorlarsa? Bir de bu Müşavir’in sakalı var mıydı? Ne ara uzatıvermiş? Allah Allah.

Neyse, Sayın Başkan bunların hepsini anlar da hazır halk da burada toplanmışken, şu asıl önemli konuyu, homurtuyu, talep ve şikâyet meselesini konuşsunlar.

Gel Müşavir gel. Halkımıza sen söyle kaç zamandır dertleriyle dertlendiğimizi. İcraatımızı anlat da duysunlar.

Müşavir, Hoca Efendi ve sarıklıların yanından tırım tırım uzaklaşıp mecburen Sayın Başkan’ın yanına yanaşıyor.

Anlamadım efendim, neyi anlatayım?

Bu da mal mıdır nedir, anlamayacak ne varsa. Misal, diyor Sayın Başkan, parkı kim istedi?

Kim mi istedi?

25/03/2025
65