Fuat Sevimay: Demokratik Hacı Dayı IV

HORUL HORUL

Dürtme halkım, dürtme halkım, derken derken, Müşavir gözlerini aralıyor.

Anam! Halk dediği sadece Dayı’ymış ya. Nasırlı parmağı Müşavir’in böğrüne inip inip kalkıyor. Sonunda, baktı ki Müşavir gözlerini açtı, len Dıbık Mıstağa’nın oğlu, ne uyudun horul horul, diyor. Horlamandan benim uykum kaçtı, kalk kerhaneci. İkindi vakti bu ne uykusuymuş!

Müşavir de ne yapsın, gözlerini ovalayaraktan, kollarını gererekten olduğu yerde doğruluyor. Şöyle güzelinden bir esnedikten sonra da buraya niye geldiğini hatırlıyor. Yahu Dayı’m, diyor, ne uykusuymuş diyorsun da bacaklarıma karasular indi benim. Sen nereden bileceksin?

Müşavir sözünü sürdürecek ama son bir kez, son bir umutla, Ham’fendi oralarda mı, diye sağına soluna bakınıyor. Yok. Kala kala kaldı Dayı’ya.

Bu bizim Sayın Başkan, tutturdu halka kulak ver, halkın taleplerini dinle diye. Arada bir homurtular mı çalınıyor kulağına nedir. Bir şikâyet şu bu varsa, gidip öğrenecekmişim. Ben bunca yılın belediyecisiyim, halkın yoluna basarsın asfaltı, suyunun kanalizasyonunun borusunu döşersin, olmadı en fazla bir park yaptırır, iki üç söğüt diktirirsin, bitti gitti. Oysa bu bizimkisi tuhaf tuhaf işler sarıyor başıma. Homurtu dinleyeceğim, sebebini öğreneceğim diye yeminle sıtkım sıyrıldı.

Orada dur, diyor Dayı, elini de kaldırıp. Müşavir duruyor, durmasa ne olacak? Orada dur, Sayın Başkan’ıma laf ettirmem. Bak, parkımız, söğüdümüz tekmili sayesinde oldu. Konuşurken de kürsüden bana doğru bakıp, sevgili halkım dedi mi? Dedi. Aslan parçası maşallah. Rabb’im nazarlardan saklasın. Sen de bakayım bana, Sayın Başkan’ımın, git dinle dediği homurtu ne yandan geliyor?

Müşavir gözüyle de mimleyerek, şu batı yakasından, diyor. Fakültelerin oradan. Öğrencilerin, gençlerin bir derdi bir sıkıntısı mı var nedir bilmem ya şimdi bu sıcakta ta oraya kadar kim gidecek yahu. Hem okul da dağılmıştır.

Aman, koy götüne rahvan gitsin, diyor Dayı. Gençlik hep söylenir, dinden imandan uzaklaştılar, şükür nedir bilmiyorlar. Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, yine de yaralı parmağa işemezler. Dayım sen dur biz heybeni taşırız demek, it oğlu itlerin bir tanesinin aklına gelmez. Dayım, şu sigaramızdan bir tane de sen tellendir demezler. Kulaklarına takarlar o apollor dedikleri naneyi, biri birini duymaz ki bırak seni beni duyacaklar.

He valla, Müşavir’in gördüğü de bu.

Kulak asmayın bu gençlik tayfasına. Pezevenkler rüyasında bile Kabe’yi göreyim, mübarek toprakları göreyim demez de karı kız görür.

Pezevenk mi? Yahu diyor Müşavir irkilerek, rüyasında karı kız gibisinden ham’fendi kişileri görenlere pezevenk demeyelim de hallenmiş mi desek? Dayı boş boş bakıyor. Aman neyse, Müşavir bu konuyu çok karıştırmasın da asıl meseleye gelsin. Dayı’m, diyor, bana bir akıl ver dayım. Dedim ya, Sayın Başkan tutturdu, halkı dinle diye. Sayın Başkan’a halktan yana, gençlerden yana ne diyeyim? Sence bunlar niye söylenip homurdanır? Talepleri nedir ki?

Dayı takkesini öne arkaya bir oynatıyor. Ellerini göbeğinde kavuşturuyor. Gözlerinde bir ışıltı peydahlandı, gördünüz mü?

İş, diyor.

Ne iş?

Gençlere iş bulmak lazım. Sen Sayın Başkan’ıma git de ki, törende sizi en çok alkışlayan Dayı’mın bir torunu varmış. Benim güzel torunumu işe koysun. Hem büyük sevap hem de senin de işin görülmüş olur. Gençse genç. Hadi aslan yeğenim, göreyim seni.

Dayı’nın nasırlı elleri Müşavirin sırtını sıvazlarken, Müşavir meseleyi şöyle bir zihninde tartıyor. Olur mu olur. Gençse genç. Hem hayır duası alır hem de ta fakülteye kadar yürümekten kurtulur. Ama bir sorsun soruştursun bakalım.

Dayım, diyor, senin bu torun, ondan anlar mı? Yok, diyor Dayı, ama hafız, sular seller gibi! Hafızmış. İyi de belediyede ne iş görecek? Bundan anlar mı? Yok, diyor Dayı ama hafız, tilavetiyle gürül gürül okur! Yahu iyi güzel de ne iş görecek? Diploması, mezuniyeti?

Aman bu da ne sordu be. Diploma şart mı, diyor Dayı.

Tabii, diyor Müşavir. Diplomasız olmaz.

Dayı kulağını kaşıyor. Bir zaman yere bakıp düşünüyor. Sonra yerçekimi kanununu bulmuş gibi heyecanla kafasını kaldırıp, ayarlarız, diyor. İstanbul’da Marmara diye bir ünüfersite vamış, en tepedekilere bile sahtesinden diploma veriyormuş, kahvede konuşuyorlardı, oradan hallederim ben.

Müşavir şaşkın gözlerle bakıyor. Ağzını açıp olur mu ya kanun var nizam var diyecek ama ne hacet. Dayı sazı yeniden eline alıyor.

Hadi yeğenim, sen mesai bitmeden git, Sayın Başkan’ıma benden de çok selam söyleyerek, gençlerin sorununu çözdük de. Ben de o arada gidip bizim hanıma, toruna müjdeyi vereyim. Hadi aslanım.

Ayaklanmış Dayı’nın eli Müşavir’in sırtını bir kez daha, şöyle güzelce, yukarıdan aşağıya sıvazlıyor. Hayırlı haberini bekliyorum.

Müşavir halen şaşkın şaşkın bakmakta. Len, bu Dıbık Mıstağa’nın anasının en küçük bacısı çok güzel avrattı da Dıbık Mıstağa az salaktı, bu da ona mı çekmiş nedir. Dayı’m, işimi çözdün çok sağ ol demek dururken böyle daha mel mel bakmak da nedir?

Yahu benim torun hafız diyorum, sen daha halen ne duruyorsun? Kalk!

Müşavir mecbur kalkıyor. Sallana sallana belediyenin yolunu tutuyor. Pek aklına yatmadı ya şimdi hiç uğraşamaz. Tamamdır, gitsin Sayın Başkan’a durumu izah etsin. O koca götünü makam koltuğuna yayıp geviş getirirken, Müşavir terleye terleye sokak tepmesin. Olur mu olur. Hadi bakalım.

Belediyeye vardığında başkanlık makamının kapısını nazikçe tıklatıp, gel, dendiğini duyunca içeri girip kapıyı ardından kapatıyor. Sesine ince bir ayar çekip, Sayın Başkan’ım, diyor, halkla görüştüm, nabız yokladım, sordum soruşturdum, yerinde incelemelerde bulundum, halkımız, bilhassa gençler iş istiyor, diyor.

İş? Halk? Halkımız iş mi istiyor?

Akşamüzeri homurtular azıcık kesilmiş gibiydi. Tam dinmiş denemez ama öğlenki kadar rahatsız edici değil. İyi de, dedi Sayın Başkan, Şükriye Teyze’nin kızının bile kadrosunu zar zor yeni hallettik, der demez de geri adım atıp sustu. Lan bu çakal Müşavir belediyeye torpille adam aldırdığını duymasa iyiydi de duydu bile. Bak bak, pezevengin gözleri fıldır fıldır dönmekte. Ağzı da aralandı.

Şükriye Teyze’nin kızı başımızın tacı ama halktan, halkımızın bağrından kopmuş birine de belediyemizde iş vermekte fayda var Sayın Başkanım, diyor Müşavir. Sonra laf söz olur, homurtular artar maazallah.

Aman homurtular artmasın, aman maazallah, artmasın kesilsin. Elbette, elbette, diyor Sayın Başkan, halkımıza kulak verelim, işlerini halledelim, işe de alalım ama münasip kim vardır ki? Mülakat mı yapsak sınav mı açsak ilan mı versek, derken Müşavir topu alıp göğsünde yumuşatıyor.

Ben uygun gencimizi tespit ettim Sayın Başkan’ım, halkın da sevgisini kazanmış, dini bütün, pek efendi bir kızımız.

Gönülsüz de olsa, peki, dedi Sayın Başkan. Peki demese ne olacak, bu Müşavir, Şükriye Teyze lafını alır yedi mahalleyi dolandırır da getirir. Sonra bir dahaki seçimde Sayın Başkan babayı alır. İyi madem, tapu kadastro, muhasebe, cenaze işleri falan bir yer bulun da halledin bu işi.

Emredersiniz Sayın Başkan’ım, dedi Müşavir.

Bak bak, şunun bıyık altından gülmesine bak. Sıfatına sıçtığım. Tam o ara Sayın Başkan’ın aklına bir şey geliyor. Müşavir, diyor, bu hanım kızı halkla ilişkiler birimine alalım. İlk işi de park açılışında benim halkla kucaklaştığım fotoğrafın pankartını yaptırmak olsun. Billboardlara falan boy boy asalım.

Sayın Başkan, halkla ilişki, kucaklaşma bilmem ne demişken Müşavir’in aklı bir an bambaşka yerlere gidiyor ama aklını oradan çağırıp gerisin geri makam odasına getiriyor. Şu işi halletsin de Ham’fendi’yi akşam evde rahat rahat düşünür.

Emredersiniz Sayın Başkan’ım, deyip topuk selamıyla makamdan ayrılıyor.

Öylece Dayı’nın hafız torunu, on beş gün sonra belediyede, halkla ilişkiler memuresi olarak işe başlıyor. Tamam, artık en azından gençlerin homurtusu diner diye düşünüyor Sayın Başkan ama nerede! Homurtular tam gaz sürüyor, hem de bu sefer sanki yanı başlarında gibi.

Ulan halkım, sıçtırtmayın çarkınıza. Park dediniz yaptık, söğüt dediniz diktik, iş dediniz ayarladık, bu mazlum Sayın Başkan’dan daha ne istiyorsunuz? Zorunuz ne?

Nedir derdiniz kalıbını sevdiğim halkım?

01/03/2025
124