
Fuat Sevimay: Demokratik Hacı Dayı II
HOMUR HOMUR
Dayı'nın istediği parkın açılışındaki konuşmasını tamamlayıp kürsüden inen Sayın Başkan, Müşavir'in yanına gelerek, ağzını eliyle hafif kapatıp sesini de kısarak, Müşavir'in kulağına doğru, yahu Müşavir, dedi, benim duyduğumu sen de duyuyor musun? Sayın Başkan'ın gözü de bir yandan fakültenin olduğu, ilçenin batı yakasını mimliyordu. Parkı açtık, dedi, söğütleri diktik, halkla kucaklaştık, büyüklerin ellerini öptük, bebelerin yanaklarını sıktık, camdan sarkan ev hanımına el salladık, yoldan geçen kamyoneti selamladık, daha halen bu homurtu neyin nesidir Müşavir?
Ebesinin hörekesidir. Ne bilsin Müşavir. Ben pek bir şey duyamadım ama Sayın Başkan'ım. Eşek gibi duydu da şimdi gene iş çıkartacak Sayın Başkan diye kıvırıyor. Böyle derse belki ufaktan sıvışır da belediyeye geçmeden eve erken gidip akşamki derbiye şöyle ağız tadıyla hazırlanır mı ki! Yok. Derbi mermi hak getire. Sayın Başkan'ın yüzünden, kıpır kıpır oynayan dudağından belli gene bir halt buyuracağı. Ne zaman lüzumsuz bir iş olsa, dudağının sağ kenarı hep böyle seğirir. Şimdi gene aynısı bak. Pıtır pıtır.
Sayın Başkan, Müşavir'in koluna girip az öteye çekti ki sevgili halk konuşulanları duymasın. Gerçi, park açılışı sonrası dağıtılan top kekleri alan Dayı olsun, onun arkadaşları olsun, üç beş başka mahalleli olsun, çoktan sağa sola, evlerine kahvelere dağılmaya başlamıştı. Yine de tedbirli olmak gerek. Müşavir, dedi, git bir bak bakalım, homurtunun sebebi neymiş? Olur ya belki bu yana bir park açtık diye gençler kırılmış, gücenmiştir, o yana da yaptırırız canım ne olacak. Sayın Başkan, söylediği lafa kendi kendine güldü. Halkın nabzını leb demeden tutması, ne isteniyor olabileceğini önden şıpınişi anlaması var ya. Tamam, yaşlısı olsun genci olsun, o halkının ne isteyebileceğini böyle öngörüyle tahmin edebiliyor ama yine de ilk ağızdan bir duysunlar bakalım.
Müşavir ne desin? Hay dinine yandığım, ne desin Müşavir? Emredersiniz Sayın Başkan'ım, ben gidip bir bakayım, sorup soruşturayım bakalım. Lan şimdi doğu yakasından kalk, ta batı yakasına git, nereden baksan tabanvayla bir saat, vasıta bulsa yirmi dakika. Hay dinine yandığım be. Baldırını da sinek mi ısırmış ne. Şu kalabalık bir dağılsa da hatır hutur rahat rahat kaşısa. Neyse, yapacak bir şey yok. Emir demiri keser.
Sayın Başkan makam aracına binip yeni parkın olduğu sokaktan ayrıldıktan sonra Müşavir sağına soluna bakındı. Yapacak bir şey yok. Batı yakasına doğru tabana kuvvet yola koyuldu ama önce şu karşıdan gelen işportacıya bir sorsun bakalım. Olur ya belki makul bir cevap alırsa, ta fakülteye kadar gitmesine gerek kalmaz.
Selam verip aldı. Yahu kardeş, dedi, şu benim duyduğum homurtuyu sen de duyuyor musun? Sebebi sence ne ola ki? Bir şikâyetiniz, bu konuda belediyemizden, Sayın Başkan'dan bir talebiniz varsa bilelim de erkenden eve gidelim.
İşportacı başındaki kasketin siperliğini az kaldırdı. Belediye dedin he mi, dedi. He, belediye dedi Müşavir. Ben, dedi, işportacı gözlerini şimşek şimşek dikip. Ben, dedi bir kez daha hışımla. Ben o belediyenin de zabıtasının da başkanının da sülalesinin de diye diye daha uzatacaktı ama Müşavir baktı ki lafın ucu kıyın kıyın kendine doğru gelmekte, işportacının yanından anında sıvıştı.
Koşar adımlarla hemen sağdaki sokağa sapmışken, işportacının, mevkisinin de makamının da mazbatasının da diye çın çın çınlayan sesi halen kulağına çalınıyordu. Deli midir ne? Halktır dedik, derdini soralım dedik, herifçioğlu kalaylaya kalaylaya belediye falan bırakmadı. Terbiyesiz. Müşavir bir an durakladı, başını parkın olduğu sokağa doğru bir karış uzattı. Bağırır gibi ağzını kocaman açarak ama kendisinin bile zor duyabileceği bir sesle, terbiyesiz ahlaksız dedi. Sonra, ne olur ne olmaz, işportacı belki de duymuştur, başına bela almasın diye topukları bir kez daha yağladı.
Bak ya! Sinirden eli ayağı titriyor. Sayın Başkan hıyarının aklıyla bu lavuk halka talep soranda kabahat. Müşavir, işportacıdan iyice uzaklaşmak için bir sonraki sokaktan bir kez daha sağa saptı. Gözü halen ufaktan arkasını kesiyordu. Ve o sokağa sapmasıyla birlikte genç bir hanımla burun buruna geldi. Az kalsın çarpışacaklardı.
Af edersiniz, dedi genç hanım. Dudağının kenarında da bir gülümseme mi var onun. Şu yanağındaki beni de pek alımlı canım. Maşallah. Müşavir'in siniri geçi geçiverdi. Canım halk var, halk var. Hepsi bir değil ya. Böyle halka can kurban. Tabii ya, bu narin, çıtı pıtı, al yanaklı, kiraz dudaklı halk hanımefendiye sorsun bakalım Müşavir.
Ama nasıl sorsun. Şimdi amcasıymış gibi, hanım kızım dese, yok canım. Hiç karıştırmayıp yekten sorsa, o da yakışık almaz. Ham’fendi. Tamamdır. Hem saygılı hem kibar, hem yakın hem hoş. Her türlü iş görür. Ay şu geriye kaymış eşarbının yanından süzülmüş büklüm büklüm zülfü de ne tatlı canım. Kurban olduğum.
Ham’fendi, dedi Müşavir sesinin en kibarından. Bendeniz, dedi göbeğini az içeri çekip, belediyemiz kıdemli müşaviri olarak sizin de fikrinizi merak ettim. Bilmem duydunuz mu, fakülte tarafından bir sevimsiz homurtu yükseliyor. Sebebi sizce... deyip az durdu Müşavir. Samimiyeti ilerletmek gerek. Sebebi sence ne ola ki? Sizin hassaten bir şikâyetiniz, bu konuda belediyemizden, bendenizden özel bir talebiniz varsa lütfen çekinmeyiniz. Elimden ne gelirse, memnuniyetle.
Ay komik adam vallahi. Kırıla kırıla ettiği laflara bak. Genç ham’fendinin gülesi geldi ama ayıp olur şimdi. Şükran’gillere de geç kaldı. Hem ne bilsin homurtu şu bu. Bilmem ki dedi. Evden çıkarken anam da sordu ya bilemedik sebebini.
Ay Müşavir hayallere daldı ki öyle böyle değil. O mübarek ananın gidip elini öpse, bendeniz belediyede müşavirim, kızınıza talibim dese, o ara Ham’fendi gözlerini süzerek köpüklü kahvelerini getirse, tam Müşavir'in kahvesini verirken dudaklarıyla, bak şu anda da kıpır kıpır oynayan şu güzelim dudaklarıyla anasından gizli bir öpücük atsa.
Müşavir hayallere daldığı için gözü Ham’fendide ama hem aklını hem kulağını efil efil kavak yeli kapladı. O nedenle Ham’fendinin, ilçenin kadınları çok darda, eşinden şiddet göreni var, sevgilisi tarafından tehdit edileni var, kız çocuğunu okutmayan babalar var, sokaklar tekinsiz, geri kalmış kafalar yüzünden iş hayatına atılamıyoruz, belediyemiz ve devletimiz bu konulara çözüm bulsun ve sair dediğini duymuyor.
Ham’fendi bildiği dertleri tek tek saydı. Tabii. Halkın fikir beyan etmesi gerek ama bu Müşavir neden öyle boş boş, hülyalı hülyalı bakıyor? Duydu mu ki dediklerini? Öylece Ham’fendi, siz bir de halka, fakülte tarafındaki öğrenci kardeşlere sorun isterseniz, onların da derdi çoktur elbette, diyor. Sonra da gülümseyip, o tatlı gülüşle izin ister gibi yüzüne güller takıp, Müşavir'in yanından geçerek, geçerken kolu koluna hafifçe sürtünerek yürüyüp gidiyor.
Ah ya, dedi, içinden Müşavir, ah ya az daha genç olaydı. Az daha genç olaydı halkı şöyle kucaklayıp, bilhassa belinden kucaklayıp bağrına basmak suretiyle. Halkın gözünün içine baka baka şikayetini sorsa, sonra talebini öpe koklaya dinleyerekten. Ham’fendinin arkasından bir süre bakakalan Müşavir, çaresiz, diğer yana yürümeye başladı. Kafası kavak yeli sümbül esintisi üzüm tanesi gibi karışmışken bir kez daha sağdaki sokağa saptı.
Öylesi hayalli hülyalı yürüyerek nereye neden yürüdüğünü unutmuş halde ilerlerken, sokağın sağ yanındaki derme çatma evlerden birinin kapısı gıcırdayarak açıldı. İçeriden beli bükük bir ihtiyar çıktı. Dönüp kapısını kapatacakken, balgamlı balgamlı, hırıltılı horultulu bir öksürük ihtiyarın ciğerini söktü. Öte yanda da Müşavir, bu sevimsiz sesi duymasıyla, daldığı hülyalardan dönüp neden orada olduğunu hatırladı. Homurtular!
Teyzem, dedi ihtiyara az yanaşıp. Tamamdır, hırıltı, homurtu belli ki bu teyzenin şahsi meselesi. İllaki fikri vardır. Teyzem, bu homurtunun sebebi ne ola ki?
İhtiyar ağarmış saçlarının arasında boncuk kadar kalmış mavi gözlerini kaldırdı. Boş boş baktı.
Homurtuları diyorum, dedi sesini az yükselten Müşavir. Ama yok. İhtiyar gene boş boş bakıyor. Sonra da müşavire hiç aldırmadan çekip gidiyor.
Sağır belli ki. Sıcak da bastırdı. Homurtu da arttıkça artıyor gibi. Lan nedir bu? Ben böyle halkın. Biri sağır çıkar, öteki kör çıkar, kimileri hiç cevap vermez, kimileri geçiştirir gider, biri çıkar küfür kıyamet. Terbiyesiz ahlaksız cibilliyetsiz. Lan Müşavir ayağınıza gelmiş, derdinizi tasanızı soruyor. Bir şey desenize, iki çift laf etsenize lan. Hepsi ayrı tuhaf. Bu nasıl halk arkadaş! Tabii o Ham’fendi hariç.
Derken Müşavir bir kez daha sağa sapmasıyla. Anam, dön dolaş az önce açılışını yaptıkları parka gelmiş ya. Anam, Dayı da orada ya. Bak açılış biter bitmez, yandaki apartmanın gölgesinin vurduğu banklardan birine uzanmış. Dayıma bak sen. Sen ne ara uzandın da uyudun. Horul horul maşallah.
Lan yoksa? Homurtu diye diye duydukları uykuya dalmış halkın horultusu mu? Belki de öyledir valla. Öyleyse var ya, Müşavir ta o ebesinin dinindeki fakülteye kadar hiç yormasın kendini. Şuracıkta azıcık dinlensin. Sayın Başkan'a da yarın iki üç yalan sıkar. Halk şöyle dedi böyle dedi diye. Aman vallahi hiç uğraşamaz.
Törendi, açılıştı, halktı, talepti, homurtuydu horultuydu derken ayaklarına da karasular inmiş yeminle. Müşavir öylece Dayı'nın karşısındaki banka ilişti.
Gölge de ne güzel vurmuş be. Dayı da ne güzel horluyor tatlı tatlı. Burnundan nefesi saldıkça bıyığının ucu nasıl dalgalanıyor. Güzel oldu park sahiden. Söğütler daha fidan ama tazecik yaprakları yine de güzel güzel. Halka kulak verince nasıl da güzel. Güzel. Güzel. Müşavir'in de içi geçti. Şurada gözünü yumup iki dakika kestirse. Sevgili halkıyla birlikte şöyle bir uyuklasa uyusa uyu. Güzel halkla. Sevgili Ham’fendi halkla şöyle bir ... Şöye ...