
Fuat Sevimay: Çin Günleri IV
Çin Dansına Övgü
Çin’de hayatımda ilk kez İngilizce bir şiir yazdım. Hayatımda yazdığım şiir de zaten toplasanız dokuz onu geçmez. Şair değilim, sayısı az olan iyi şairlere ve iyi şiire saygım sonsuz. Ama bu şiirin çıkış öyküsünü seviyorum. Eh, bizim işimiz de hikâye anlatmak olduğuna göre gelin size şiirin hikâyesini anlatayım.
Şangay’da söyleşilerimizin ve etkinliklerimizin ardıl çevirisini yapan Dan, hayatta tanıdığım en iyi ve zarif çevirmenlerden birisi. Onunla bir gün çeviri, edebiyat, dil, kültür ve sair üstüne konuşurken, aynı zamanda Çin danslarıyla ilgilendiğinden bahsetti.
O, sıradan bir şeyle ilgilendiğinden bahseder gibiydi ama meğerse Çin’in farklı bölgelerinin yerel danslarını sergileyen, eni konu bir dansçıymış. Daha sonra gösterilerini seyrettik. Gerçekten harikaydı. Bir de elbette, sergilenen dansın yöresini, hikâyesini, bizzat dansçının ağzından dinleyince etkilenmemek mümkün değil. İşte o sırada, keşke böyle bir şeyin hikayesini yazabilsem dedim ama bu kez esin şiirle geldi. Hem de dediğim gibi, daha önce hiç İngilizce şiir yazmamışken o dilden döküldü. İnsan zihni tuhaf oyunlar oynamayı seviyor.
Önce, Dan’in bana anlattığı şekliyle, şiirin ilk üç dizesini tetikleyen, farklı yörelerden üç Çin dansından bahsedeyim.
Çin’de hâkim grup olan Hanlarla birlikte, 56 etnik grup daha yaşıyor ve ülke bu grupların dillerini, geleneklerini yaşatmak için gayret gösteriyor. Bunlardan birisi, Çinhindi ülkelerine yakın bölgelerde yaşayan Dai halkı. Bu dansta yöreye özgü mavi renk ve şemsiye kullanılıyor ve tropikal iklime yakın bölgenin yumuşak unsurları dansa yansıyor.
İkinci dans Sakin Bozkır adını taşıyor ve bir başka etnik gruba ev sahipliği yapan İç Moğolistan yöresinin renkleriyle bezeli. Hareketler, iklim gibi biraz daha sert. Bozkırın uçsuz bucaksız sükunetini içinizde hissediyor, adeta bozkırı uçarcasına kat eden bir kuşa eşlik ediyorsunuz.
Üçüncü dans Şangay yöresinden. Şangay kadınlarının geleneklerine işlemiş, her dem zarif olmak gibi bir tutkuları var. Bunu kentin caddelerinde, yolda belde yürürken bile hissediyorsunuz. Aynı duygu dansına da yansımış. Ve geleneksel kıyafet kipa ve bir elde yelpaze ile yapılan bu dans, çok daha yumuşak hareketlerle akıyor.
Pekâlâ, şiiri tetikleyen Dan’in dansları ve genel olarak dans üzerine yaptığımız sohbetti. Son kıta ise tamamen benim hayalimle ilgili. Rüzgâr hasat edip yelkenle dünyayı dolaşmak. Şiire geçmeden önce gelelim, o gün dansa dair konuştuklarımıza.
Konunun uzmanı değilim, ahkam kesemem, dolayısıyla yazdıklarım sadece hislerimden ibaret. Ama gördüğüm kadarıyla ülkelerin, coğrafyaların, yörelerin hikayeleri, geçmişi, iklimi, hayat tarzları bir şekilde danslarına da yansıyor. Batılı danslardaki seyirciyi etkileme ve ön plana çıkma gayreti, kimi zaman seslerin (İrlanda step dansları veya bizdeki horon gibi) işin içine karışması ve coşkusuna kıyasla Çin dansları çok daha sakin akıyor gibi. Ya da belki şöyle demeli; batı, hareketi etkileme amacıyla kullanırken, doğu doğrudan hareketin kendisine dönüşüyor ve doğayla, doğalla bütünleşiyor. Belki bu nedenle bana çok samimi geldi ama dediğim gibi ne konunun uzmanıyım ne de ahkam kesmeye hakkım var. Belki de hepsi doğayla bütünleşmiş harekete ve doğal akışa saygı ve övgüdür.
Pekâlâ, şiire geçelim. Dediğim gibi önce İngilizcesi yazıldı, sonra Türkçe ve Çinceye çevrildi. Beğenmeniz umuduyla;
Praise to Chinese Dance
He met an angel.
She turned out to be a blue flower,
Collecting senses like rain drops in the land of Dai.
Come with me, she said. Let’s go high.
There in the tranquil prairie, she became a peony.
Where he dreamt of her as a boutonniere.
Don’t, she said. If you pluck me,
I could not live, drifted apart from my roots.
Wind once more wafted them to the night of Shanghai,
Where she was beautiful in her qipao in the woods,
Like a tree before dawn, alone and free.
And he turned out to be a sail to say ahoy.
Then in the ocean, he will collect memories of the wind,
To keep them forever in his mind.
Peaceful in Pacific, far from the land
Nearer to die.
24.10.2024 Shanghai - Fu
Çin Dansına Övgü
Melek suretinde bir kadın tanıdı adam.
Ve kadın, Dai diyarında çiy düşmüş,
Mavi çiçeğe dönüşmüşken,
Gel, dedi, dağlara erelim.
Sakin Moğol bozkırında kadın şakayık oldu.
Kadını yakasında düşledi adam.
Yapma, dedi kadın. Dalımdan koparırsan,
Yaşayamaz solarım.
Rüzgar ikisini önüne katıp Şangay gecesine götürdü.
Kadın şimdi kipasının içinde zarif,
Şafağı bekleyen yalnız güzel.
Adam ise şafakla yola çıkacak yelken.
Yıllar sonra okyanusta kendinden uzak
Rüzgardan anılar hasat edecek.
Ömrünün yüzlerini yüreğine nakşedip
Pasifik’te ölmeye yatacak.
舞之赞
他遇见了天使
她,像蓝色的花朵
在傣族的土地上雨滴般感知万物
跟我来,她说,一起去远方
在寂静的草原,她化身牡丹花
梦里与他相遇,如胸花闪耀
不要采撷,她说,如果离开根
我将随风飘零,无法生存
风再次吹回上海的夜晚
她,身着旗袍, 美艳动人
在树林里,像黎明前的树木,孤独而自由
原来
他,是个羞涩而腼腆的水手
海洋上,他收集着风的记忆
永远留存在脑海中
平静如太平洋,远离陆地
直至死亡